9 Mayıs 2013 Perşembe

Kayıp oyunlar




Mia bir mim yapmış. Çocukken oynadığımız oyunları anlatacağız. Bilemiyorum şimdi düşününce çok uzaklar. Futbol dışında bir şeyler anlatmak gerekirse, saklambaç vardı. Bir şeyleri saklamadan önce kendimizi saklamayı öğrenmiştik. Eğer etrafınızda bir kız çocuğu varsa evcilik oyununa kıyısından köşesinden dahil olurdunuz. Büyümeyi bir şey sanmak. Bir an önce büyümek istemekti evcilik. Çok sıkıcı bir oyundu. Boş bir fincandan çay içiyor gibi yapmaktı. Söylediğimiz yalanlara kendimizi inandırmaya çalışmak o zamanlardan gelen bir alışkanlık olsa gerek. Hüüp. Çok güzel olmuş. Ne yazık ki tadının farkına bile varmadığımız annelerimizin yemeklerine defalarca çok güzel olmuş dedik. Oysa sadece bir alışkanlıktı bu.

Körebe vardı. Kör yaşamaya orada alıştı bazıları. Gözlerini açsanız da göremediler artık. İnsanların yüzlerine bile bakmamaya başladık. Sesimiz çıktı sadece, aklımız hep başka yerdeydi. Sıcak soğuk vardı. Bir şeyler saklar sonra sıcak soğuk demeye başlardık. Hakimiyet duygusunun tadını aldık bu oyunla. Bazıları çok sevdi bu duyguyu ve hayatının merkezine aldı. Kontrol etmek istedi. İlişkisini, çevresindekileri, ailesini, herkesi.

Oyunları düşününce hep güzel anılar gelir aklımıza. Ama güzel anılar her zaman acıtır aslında. Kayıplarımızdır onlar bizim. Kaybetmeye çok erken alıştık biz, tutamıyoruz artık hiçbir şeyi.


Sanırım birilerini yazmak gerekiyormuş. Mirage ve Ella ne derler bu işe merak ettim. Mimleyelim bakalım.


22 Nisan 2013 Pazartesi

Her şey yolunda




İnsanlar kandırılarak büyür. Masum ama tehlikeli yalanlar içinde. Küçükken benim zeki çocugum, güzel kızım, akıllı oğlumsundur genelde. Sonra büyürsün. O kadar da zeki değilsindir fark edersin. Belki de zekisindir ama o kadar yakışıklı değilsindir. O mükemmel çocuk değilsindir. İşte o anda başlarsın her şey yolundaymış gibi davranmaya. Bozuntuya vermezsin. Sanki hep farkındaymışsın gibi sırtlarsın bu hayatı. Bir bir gelmeye başlarken darbeler, devam edersin yürümeye. Bazen çevrendeki herkesi mutluluklara tutunurken bulursun. Bir çukurun içine düşmüşsün sen. Düşmüşsün. Ellerin bağlı, gözlerin kapalı. 

Uykuların parça parça dağılır gecelere. Rüyalarında titrer dişlerin. Ellerin terli uyanırsın her sabah. Yine mi aynı güneş? Umut yok. 

Kendine üzülürken her şey yolundaymış gibi yaparsın. Selamla insanları. Mutlusun onlar için hiç olmadığın kadar. Hep mutlusun. Dönüp sana bakmaya yeltenemez gözlerin. Mutlusun çünkü halihazırda. Unutma, her şey yolunda. 

13 Nisan 2013 Cumartesi

Salıncaklar




Özlemek tehlikeli. Boşluğa düşmek de öyle. Sahip olduğun tek şey kafandakilerken düşmemeye dikkat et. 

Eskiyi özlemek arayış. Bilmiyorum, o salıncaklara hiç bindin mi? İleriye doğru giderken asla geri gelmeyecekmişsin gibi geleceğe doğru. Geçmişi sahiplenmek yük. O salıncaklarda yaşamak olmalı. İleriye sallanacaksın sadece, geçmiş değmeyecek sırtına. Ya yalnız hissedersen ileriye sallanırken, soğuk. İşte geçmiş orada yakalar seni. Bilinmeze gidemez insan. Alıştığına döner hep bildiğine koşar. Zor, geçmişi kucaklamak. 

Kopamadın. Sen de kopamadın onlar gibi zayıf insan dediklerin gibi. Bilinmeze gidemedin. Geçmiş de açmadı kucağını sana, neredesin? Kayıp. Kendine gel şimdi kolaysa. Bunca araftan sonra yolunu seç. Gülümsemelerine yenik düştün hep. Bakmadan oyna bu oyunu bu sefer. Dinleyerek oyna. Olmaz. Alıştığını yapar insan çünkü. Tutsaksın bir kere olmaz. Bu kez daha uzun sürecek o araflar. Korkmadan koşamadın bir türlü, yazık. Kuşan kadehlerini artık daha çok acıtacak o hatıralar. 

10 Nisan 2013 Çarşamba

Başka bir şehir




Bazen olmuyor. Nasıl oluyorsa bazen denk geliyorsa her şey. Bazen de öyle olmuyor işte. Şikayet etmemek gerek. Umutsuzluğa gerek yok. 

Ama eğer bazen değil de genelde olmuyorsa. Bazen denk gelmeyip de nadiren denk geliyorsa. Gözünün önünde şarkını başkası çalıyorsa, güle oynaya mutlulukla. Sana da sessiz yutkunmalar kalır. O zaman doldurursun kadehini. Yakarsın sigaranı, o zaman. Kuytulara kaçacağı yok kimsenin. Açık açık görecek yalnızlığını aynada. Açık açık görecek yalnızlığı unutanları. Sessiz sessiz izleyecek şarkısını. Duymak haram çünkü ona. Duymuyor o gittiğinden beri, ne duaları ne lanetleri. 

Sıcaklığını unuttu, gülüşüyle ısınıyor. Uzak, kalbi uzak olduğu kadar saçları da uzak artık. Elleri, gözleri de uzak. Nasılsa dokunmak yasak, eller üzgün. Ama sevilmemek yakıyor büsbütün. Kıymetli, çok kıymetli sözcükleri. Duymak günah. Öylesine güzel işte duymak sesini. Duymuyor hala..

Gitmek mi zor, kalmak mı ? Bilmem. Sevilmemek mi zor, sevememek mi? Çok sevdiğin şehre bırakırsan her şeyini, yollar da haram sana bulutlar da. Gökyüzü de tutsak, denizler de. Geçmişten kopamadın ki geleceğini kurtarasın. Bırakamadın arkanda hiçbir şeyi. Şehrinde doğan güneşi bile ayrı tuttun sen. Saçlarına nasıl da vurduğunu hatırladın hep. Hakettin sen bu laneti ne dersen de. Hakettin yarım kalmayı başka bir şehirde..

4 Nisan 2013 Perşembe

Günleri öldür




 Bazen boşluğa düşüyor insan. Ne yapacağını bilemiyor. Ya çok şey istiyor ya her şeyin tadını almış gibi. Eğer takviminde işaretli tarihin yoksa günleri öldürüyorsun demektir. Hiçbir şeyi beklemeden yaşamak zor. Gelmeyeceğini bile bile beklemekten bile zor. Böyle günlerden ne zaman uzaklaşacağız? diye sorarız yine. Ne zaman biz de bir şeylere koşacağız, koşmadan nefes nefese kalmayı bırakacağız? Yarın uyanmak için bir nedenin olmalı. Sabah ellerinden tutup kaldıracak bir neden. Güneşin doğduğunu kabullenmek için.

Eğer günün başladığı anı biliyorsan. Bitmişsin. Gecenin sessizliğinde kısman gereken müziğin sesi duyulmamaya başlar. Etrafta daha çok ses vardır artık. Arabaları duyarsın önce. Sonra kornalar, sirenler başlar. Belki bi kaç insan sesi. Aydınlanır evin. Rahatsız olursun. Senin henüz bitirmediğin gün insanlar için geride kalmıştır. Bitirmeye kıyamazsın her günü. Yarın gideceğin bir yerin yoktur çünkü. Yanında olacağın kimsen. Kayıplardasın yine. Aynı şarkıları dinliyorsun hep. Bir günü daha hiç uğruna öldürdüğünde, neden yaptığını soracak kimsen bile yok. Her ne içiyorsan devam et, insan bu hayatı ağzı kuruyken kaldıramıyor.

23 Mart 2013 Cumartesi

Cool'luktan Asosyalliğe




Cool olmak son derece etikili ancak bir o kadar da tehlikeli bir durum.
"Nasıl yani Buk nasıl nasıl nasıl anlat bize ?" dediğinizi duyamıyorum çünkü kimse demeyecek, olsun. Örneğin o kadar cool'um ki bu yazıyı birilerinin okuması için ekstra çaba göstermeyeceğim.(facebookta paylaştı) Bu cool hareketim yazımı Matrix'in 0100010101 leri arasına gömecek. Ancak ben "hah onlar kaybeder" diyeceğim. İşte hayatın içinden ufak bir cool kesit. Denge, momentum, statik, kuantum bu işin içinde hepsi var. Eğer ayarı kaçırırsanız bir odanın içinde klavyenizi öperken bulursunuz kendinizi. Dikkat etmek lazım. Pişman mıyız? Tabiki değiliz. Pişman olmayı sevmeyiz. Cool'uz çünkü biz.

Önce cool olunur, aynanın karşısına geçilir "hah cool'um ben" denir. Sonra okula gidilir, kimseye selam verilmez, sürekli öne bakılır, kürsü çaprazda kalırsa da gerekirse duvara bakılır. Bu tavırlar insanlar tarafından merak edilir. " Ne ayak bu yea?" şeklinde. Şansınız varsa biraz da eliniz yüzünüz düzgünse kimsenin konusamadığı gizemli erkek/kız olursunuz. Ancak zaman ilerler ve ilerledikçe bir kaç kişiyle tanışmanız gerekir. İnsan doğasının bir gereğidir bu. Sizin normal sadece cool bir insan olduğunuzun belgesidir.
Ben konuşmadım.. İşte şerit burda koptu. Güneş doğudan battı, büyükayı takımyıldızında gruplaşmalar yaşandı artık her şey değişmişti. Gel gelelim benim bu duruma uyum sağlamam her şeyi iyice çıkmaz bir hale soktu. Hali hazırda bitiklerden oluşan arkadaş çevrem, gün içinde harcayabileceğim düşük kotalı enerjim ve salondaki panjurun bozulması da tabiki bu durumlara önayak oldu. Yaşam alanına güneş girmeyen bir insanın ne kadar tehlikeli olabileceğini o an anladım.

Ne olursa olsun, her gün yeni bir güneş doğmuyor aynı güneş doğuyor.. O yüzden umut yok. Sonsuza kadar bitik bir insan olarak arkadaş çevremle müthiş bir uyum içinde yaşayacağım. Hiç yokla aynıdır.


Take care.

21 Mart 2013 Perşembe

Kadınların şerefine !



Bazen hayatın sana çizdiği yolları göremediğin için ertelenirsin. Ertelemeleri kimse sevmez. O yüzden o yolları reddettiğini söylersin genelde. Kim kaçırdığını kabullenir ki? Bazen de kendini beğenmişliğinden yalnız kalırsın. Sahipsiz bir bavul gibi açık arttırmanı beklersin. Ucuza gideceğini kabullen. Kimse içinde ne olduğunu bilmediği bir bavula fazla ödemez. Kimsenin neler hissettiğini bilmediği bir insana fazla değer vermeyeceği gibi. Seni iyi tanıdığından kendini önemli hissetmen. Kendini bilmen. Aslında her şey de kendinle ilgilidir genelde. Kendine iyi bakarsın, kendine gelirsin, kendin istersin. Ama böyle olsun istemezsin. Hiç böyle olsun istememiştin. Koyu renkli duvarına dikilir bakışları odanın. Kendi kendine bakar gibi. Sonunu beğenmediğin her hikaye gibi bunu da sevmemiştin yine. Kasılır kanatların. Uçamadığın her gün gibi gökyüzüne yine dargınsın. Kadınlar, onlar hep dargınlar.

Kadınları dinlemek kolaydır. Kadınları ezberlemek kolaydır. Anlattıklarıyla yazarlar kendilerini iyi dinlerseniz. Duymanızı istedikleri kadarını anlatırlar o yüzden. Yazılmak istedikleri gibi anlatırlar. Anlaşılmayan şey yazının hep onlarla alakalı olduğudur. Bir kadının hayatına girebilirsiniz ama hikayesine giremezsiniz. Bu yüzden hep yalnızdır aslında kadınlar. Her erkek bir parça girmek ister o satırlara. Yazılmak ister bir hayatın arasına. Olmaz. Kadınlar kendini yazar, kendine yaşar. Bize de şerefine içmek kalır sığamadığımız o satırların. Bazen her şey yolunda gider. Güneş istediğiniz gibi doğar, bulutlar sizin için sıralanır, rüzgar beklediğiniz yönde eser. Sakince koynuna sokulan dalgalar gibi kayalıkların, kendini bırakır kadın. Güvendikçe açar kalbini. Adımlarınıza dikkat edin.

Etrafta kırılacak çok şey var.